5 Haziran 2011 Pazar

Yeditepe İstanbul




Duru: Dünyanın en şık halteri.
Ömer: Hüznümün üzerine ağırlık koymam lazım. Değil mi ama? Yani vakitsiz bir gözyaşı olmasın diye, muhtelif duygularımıza kas yapıyoruz.

Duru:Sen çok acayipsin ya.
Ömer:Ben şahin görünümlü serçe gibiyim, peugeot motorlu vosvos gibi.İçim dışıma uymuyor ama her yere beraber gidiyoruz.Hatta seni bile aynı anda seviyoruz.Kapanması gereken defterler kapanır Duru.Seni şuraya işlemiş olmanın(kalbine işaret ederek) tafrası yeter bana..


Duru: Ben sana hayır dedim de, teşekkür etmedim.
Ömer: Bin teşekkür etsen hayırın anlamı değişmez ki Duru. Yok eğer teselli içinse, zaten hiç gerek yok.
Duru: Peki, sen bilirsin. Ama küs değiliz, değil mi?
Ömer: Ben şu Tevfik'e hiç benzemem. Yusuf abiye de. Hem seviyorum diye haklı olmam da gerekmiyor. Ben seni iskambil destesinde bulmadım ki şansıma küseyim.

Ömer: Kuzeye mi gideceksin yoksa hep batıya mı? Nereye gidersen git Duru ama annemin gittiği yerlere gitme. Çünkü oralardan dönülmüyor.

OLCAYseni yazarken gördüğüme sevindim
YUSUF:gelsene Olcay..Mahalledekilerden sonra sabahki polis de yakıştıramadı bana yazmayı.Değişen bir şey yok yani...Seni de yakıştıramamışlardı.Halbuki ben aynaya bakarken başka bir Yusuf gördüm.Son yazdığım satırlara,daha doğrusu romana yeniden başlarken ilk yazdığım satırlara gözatmak ister misin?
OLCAY:sen oku!
YUSUF:sen oku(!)En çok bu kalacak senden...
OLCAY:oku!!
YUSUF:''AŞKIN KAR-ZARAR DEFTERİ YOK...ALACAĞIN VARSA,YÜREĞİNE YAZACAKSIN...''
OLCAY:Biz..Biz kafası karışık insanlarız Yusuf..Öyle bir şeyin içinde buluverdik kendimizi.Ama bu kaçınılmaz değilmiş.Sen;beni sana yakıştırmayanlara takıldın,ben Duruya...Senin o aynada görüp inandığın Yusuf ürktü.Ben arazi oldum.Arkama bile bakamadım bir süre.Taa ki bu sabah senin o yırtık sayfaları bir kez daha okuyuncaya kadar.Tam tersine yusuf.Asıl sen benim hayatımın sürprizisin...Beni bağışla...Şimdi şunu bitir,aynaya yeniden bak olur mu?




Olcay, Ömer'in vücuduna (Duru için) çizdiği D harfini (dövmeyi) görünce sorar:

OLCAY: Bu neyin "D"si?
ÖMER : Hiç... dünyanın "D"si. Yani benim için bütün dünya!



Önem: Ali. Ne olacak bizim bu halimiz. Hani böyle yatağından düşerek uyananlar vardır ya. Böyle hop diye. Aynı onlar gibiyiz valla. Öfff bu sefer o kadar üzülmedim senin haline. Valla ne yalan söyleleyim. Çünkü ne olursa olsun eskisinden daha iyisin Ali. Alii duydun mu? Benim için bi tahtası eksik diyorlarmış. Aman derlerse desinler canım ne yapayım. Da niye diyolar. Ayıp. Şurda insan mıyız, şeymiyiz. Ama mesela kimse senin için böyle bişey demez. Kimse hiç kimse Ali. O kitapları babam okumadı herhalde. Sen okudun demi. Okudun mu hepsini? Belki benim kardeşimin biraz canı sıkkın. Belki kafası karışık. Olamaz mı yani?


Yusuf: Durmadan kendimizden bahsediyoruz.Kimsenin kendisinden bahsetmeye tahammülü yok.Öyle sık değişiyor ki cepheler.Bunun bir savaş olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz.Herkes birbirine benzemeye çalışırken kavganın sebebi güme gidiyor...Sonra birden derin uykular basıyor.Kendimizi ciddiye almaktan yorgunuz..."


Duru : Ömer, ne yapıyorsun öyle?
Ömer : Olgunlaşıyorum Duru. Ama madem sen ordan bakıyorsun, çiçek açayım daha iyi...


Olcay:ben yokken ne yaptın Yusuf ?
Yusuf:eski bir trendeydim, müşkül mevkilerde...sen de oradaydın...benim en hırpalanmış halim getirmişti seni oraya...



Duru: Bak, uçak biletimi aldım.
Ömer: Dönüşü var mı o biletin?
Duru: Cık, uzakta..
Ömer: Ama ne kadar mesafede? Çünkü biliyorsun,  göğsümdeki döğmeyle kalbim arasındaki üç santimlik yolu aşamadık bir türlü.
Duru: Bana mektup yazacak mısın?
Ömer: Yazmam!
Duru: Birbirimizi unutalım mı yani?
Ömer: İki eşya gibi hatırladıktan sonra..
Duru: Hiç de öyle değil!
Ömer: Peki o zaman söyle kimim ben?
Duru: Oof, yine aynı konu. Bende hiç izin yok öyle mi? Ya benim de birşeyleri ispatlamam için kan mı dökmem lazım?! Öyle mi? Al o zaman (yerden bulduğu cam parçasıyla bileğini kesmeye çalışır)
Ömer: Ya dur kızım napıyosun, bırak!
Duru: Bi dakika bırak,! aahh.. (elini keser) Böyle inanmaya alışmışsın sen -elini göstererek- Sırf bu yüzden içimden geçtiği zamanlarda bile sana sevigmi söylemeye korktum ben. Çünkü bazı kelimeler içinde patlıyor senin. Ömer, seni seviyorum Ömer! Bildiğin gibi değil, seni Mardin'de o ilkokulda gelip bulacak kadar seviyorum tamam mı? Ama vakit var, çünkü ben annemin durumuna düşemem.



Yusuf: Eğer sen buralara gelmeseydin,hayatta tekrar bir amacım olmaz,bir başlangış yapmak istemezdim..
Şimdi işin ucundan tuttum.Sana yetişmeye çalışıyorum.Çok hızlı gitme olur mu?Bir yerlerde beni bekle,bekle ki sana yetişebileyim......

 Olcay: "Zaman,her şeyi yarına bırakırken...Gücünü saklarken,kendinin affedip affedip unuturken
...Ve aynaya her baktığında görüdüğünü kendin zannederken....Geldim sana.Bu yaşımın en güzel haliyle hem de..."



Yusuf: "-Şöyle bakabilirsin hadiseye...Paramın yettiği en iyi şarabı aldım sana,yanında da müthiş Istanbul manzarası... Fayton kiralamak isterdim sana,atların asfaltta nallarından çıkan sesleri dinlerdik... Hüzünlü hikayeler anlatırdım
Olcay: Hep hüzün ,hep hüzün...
Yusuf : "-Eeeee o tadı almışız bir kere... "



DURU:Ben aslında bu kadar erken kalkamam.Ama bu sabah....-derin bir nefes alır...Ne kadar hoş bir koku var etrafta duyuyor musun?Belki de bana öyle geliyordur.Annemle konuştum ya dün gece... Çok güzel...Yazla kış arasındaki sabahlar bunlar...Bu hep böyle gitmeyecek değil mi?Ben annemi bekliyorum...Kendim için güzellikler bekliyorum...SEN?
ALİ:Bu ağrılar geçsin diye bekliyorum....



Duru : ben güzel olmasaydım gene de ilgilenir miydin benimle ?
Ömer : hoppalaa,kızım senin artık güzel olamamak gibi bir şansın yok ki.Sen sana ait olmayan bir problemi çözmeye çalışıyorsun...



Havva: O kadar çok çivi var ki yüreğimde Artık hiç bir şey derine işlesin istemiyorum


Ali: Hayat,seni seviyorum. Bizim eve gönderdiğin kiracılar için,vücudumun aklımın kırık çatlak yerlerini onlarla doldurduğun için... Beni sakat bırakan hayat,seni seviyorum.


Ömer'in göğsünde kocaman bir " D" ...Dünya'nın "D"si hani...

Ali:
''Acımıyor mu?
Ömer :''Sen bir de içini görsen?''



Olcay..."Yepyeni bi hayat kuracaksın Duru, bu piyanonun acısını hiç unutma... Ben isterdim ki, seni seyredecek uzun uzun zamanlarım olsun, sana baktıkça kendimi daha çok seveyim... Ama ne yapalım payımıza düşen bu... Artık şikayet etmeyi bırakalım olur mu? Başımızı kaldırıp etrafımıza bir daha bakalım...Sorumluluklarımızı üstlenelim, tamam mı? Çünkü, çünkü yarın bugüne benzemesin... Lütfen, lütfen hiç benzemesin... "


Olcay: (çeyizleri gösterip)Şu güzelliğe bak...
Yusuf: (Olcay'a dönüp...) Bakıyorum..."
Olcay:Önem'in çeyizlerinden söz ediyorum...Görsen nasıl sabırla nasıl özenle hazırlamış her şeyi...
Yusuf:Olcay,ben seni küçük bir pastaneye götürmek istiyorum...Orda sana kendi yazdıklarımı okumak istiyorum...Sonra arada da fırsat olursa,sana dokunmak istiyorum...
Olcay:"Sonra..."
Yusuf:"Acı şarap..."
Olcay:"Ayh istemem!Zehir gibi tadı,hala damağımda...İstemem!"
Yusuf: "Bak gördün mü birlikte ne yapsak iz bırakıyor..."




LALE:"Bugün burda olanlar;Olcay seni sevdikleri için böyle davranıyorlar...Ellerinden gelen bu.."
OLCAY:"Tamam! Tamam işte ben de bunun için gidiyorum.Kocam bizi çok sevdiği için öldü.Bizi kurtarmak için" BEN BU ÖLESİYE SEVGİLERİ KALDIRAMIYORUM ARTIK..."


Sabri Usta:Ali'yi götürdükleri sabah bende burdaydım kulak asmadım.ama getirilişi (kalbini işaret ederek) şurama dokundu.


Ayşe:Senin düşüncelerini bilmek isterdim...Annem serseri diyor senin için doğru mu?
Ömer:Benim düşüncem bir şekilde yırtmaktan ibaret...Öyle tırmalamaya zamanım yok benim de...Ama daha nasıl yırtacağımı bulamadım henüz...Peki sen ne yaptın hayat boyu?Bizi bırakıp gitmeye değer bir şey bulabildin mi bari?
Ayşe: Ben size karşılık bir şey aramaya gitmedim ki...
Ömer: Neye gittin o zaman haybeye mi?Tamam...Seni sevebilirim...Valla bak...Sana bakınca (kalbini işaret ederek) şuramda bir boşluk oluyor ama... Seni haklı çıkaracak bir şey söyle bana...Tek bir şey..."



Tevfik: Ooo, işi ilerletmişsin, ne dedi duru?
Ömer: Ömer dedi. hiç kimse adımı bu kadar güzel söyleyemez...



Ali: Napıyorsun anne?
Havva Ana: Temizlik...Niye saklar insan bunları bilmem ki...Senin mahkeme dilekçelerin,babanın hastane makbuzları...Hepsini yakacağım bunların!Hepsini!
Ali:Benim kitaplarımı yaktığın gibi mi?
Havva Ana:Ya bir de öyle şeyler olduydu değil mi?
Ali:Oldu ya....Unuttun mu?
Havva Ana:Hatırlıyorum...Bir tane ufak sobamız vardı...Sabaha kadar yak,yak,yak bitmemişti...Yine de alıp götürdüler seni...Seni almaya gelen polis eve girince,'niye bukadar sıcak burası ya!Bu sobayı bu kadar yakarsanız isilik olursunuz' demişti...İsilik olmadık ama canımız yandı...



Önem:Anaaa noldu sana böyle?
Lale :Sence ne olmuşa benziyor?
Önem:Valla bence pek kapı çarpmasına benzemiyor...Daha çok ayı çarpmasına benziyor...Allahım...Demek sizde de dayak var.Ben böyle kibar kadınların kocaları dövmez sanırdım...



Yusuf: "Bir şehrin musluklarından içme suyu akmıyorsa, yüreğindeki pusulaya bakmanın ve başını alıp gitmenin tam zamanıdır işte..."


Ayşe:"Gittim,gittim ama günlerim hep bir oğul hayal etmekle geçti.Bazen gözlerimi kapatır,seni büyütürdüm fikrimce...Büyütürken de hep birilerine benzetirdim...Babama,dayına...Ne bileyim böyle bir oğlum olduğunu...Ne güzel yetiştirmişsin oğlumu anne."
Havva Ana:"Aldırma sessizliğine...Serserinin teki o."
Ayşe:"Eee bana da böyle serseri bir oğlan doğurmak yakışırdı."
Havva Ana:"Ama ben bir beyefendi büyütmek isterdim..."



Olcay:
"Canım kızım alıştım, artık alıştım...
Bazen kullandıgım aracın büyüklüğünü unutuyorum... Bu yüzden bir kaç kere savrulur gibi oldum...
Ama alıştım. Şimdi tek sıkıntım ağır vakalarda refakatçilerin tepkileri, çünkü gözlerimi alamıyorum onlardan...Neden bakarız acı çeken, ağlayan insanlara?
Ne görmeyi umarız onlarda?
Tuhaf, çok tuhaf...

İlk günlerdeki merakın yerini kayıtsızlık aldı galiba. Sadece yanımdaki doktor etkilendiği olayları anlatırken ilgileniyorum,
söz gelimi intihar...
Şaşırarak farkettim ki Duru onca yoksulluğa, çaresizliğe, mutsuzluğa rağmen aklımıza böyle bir şey gelmedi...Demek ki biz farketmesek de bizi hayata bağlayan bir şey var...
O her neyse minnetarım..."







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder